İmam Gazali veya İmam-ı Gazali veya Gazzali, İslam Tarihi’nin en önemli figürlerinden ve İslam Tarihi gidişatını değiştirmiş, düşünce sistemini derinden etkilemiş alimlerden biridir. İslam Ansiklopedisi’ne göre tam adı Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî’dir.
İmam Gazali, İslamiyet’in en önemli düşünürlerinden ve alimlerinden biridir. Müslüman düşüncesine metodoloji açısından büyük etkileri bulunan Gazali, İran’ın Horasan bölgesinde, miladi olarak 1059, hicri olarak 451 yılında dünyaya gelmiştir. Fars asıllı olduğu konusunda İslam bilginlerinin görüş bildirdiği İmam-ı Gazali’nin çocukluğu ve ailesi hakkında bilgiler azdır. Tasavvufa ve İslam öğretisine merakının babasından geldiği bilinenler arasındadır. Babası, oğullarının iyi bir eğitim görmesi ile amacı Horasan’ın Tus şehrinde bir dostundan Gazali için ricada bulundu. Muhtemelen Gazali’nin İslam ilmine dair ilk bilgileri bu zamanlarda, babasının dostundan gelmektedir. Fakat ileri eğitimler için yine babasının dostu tarafından medreseye gitmesi tavsiye edilmiştir.
İLK ÖNEMLİ EĞİTİMLERİNİ TUS’TA ALDI
Gazali’nin ileri düzeydeki ilk İslam ilmi öğrenimi, yine Horasan’a bağlı Tus şehrinde, 465 yılında, Ahmed b. Muhammed er-Râzkânî (Râzekânî) adlı bir başka İslam Alimi tarafından verilmiştir. Bir süre sonra buradan ayrılan Gazali, Cürcan’ın yolunu tuttu. Eğitimine burada devam eden Gazali, kaynakların İsmâilî olarak belirttiği, fakat tam olarak kim olduğu noktasında ihtilaflar bulunan bir zattan daha eğitim aldı.
(İran’ın Tus şehrinde bulunan bir yapı)
Sonraki dönemde 28 yıl boyunca Nişabur Nizamiye Medresesi’nde eğitim gören İmam-ı Gazali, hayatına etki edecek büyük eğitimleri de burada almıştır. Bu dönemde ameli olarak Şaffi’likten etkilenmiştir. İtikadı düşünce olarak ise Ebü’l Hasan Eş’ari’den önemli oranda etkilenmiştir.
HOCASININ VEFATI SONRASI HAYATI
Son eğitim aldığı hocası olan İmam-ı Harameyn lakaplı Abdülmelik el-Cüveyni de vefat edince, Gazali Nişabur’dan ayrıldı. Bu Gazali’nin hayatında bir dönüm noktası oldu. O dönem İslam Dünyası’nda büyük bir siyasi karışıklık vardı. Gazali, Büyük Selçuklu Devleti topraklarına girerek, doğrudan Nizamulmülk’ün yanına gitti.
Burada İslam Alimlerini çevresine toplamaya başlayan Gazali, hemen bilgisi ve zekası ile parlamasını bildi. Bir gün yapılan bir toplantıda yanındaki diğer bilginlere göre daha doğru ve aydınlatıcı cevaplar verince bu parlamasını şahlandırır ve üstün bir bilge olduğunu kanıtlamış oldu. Bu nedenle kendisi Selçuklu Devleti tarafından Bağdat Nizamiye Medresesine Baş Müderris olarak atandı ve burada görev yapmaya başladı.
(Bağdat Nizamiye Medresesi)
Bağdat Nizamiye medresesinde 4 yıl boyunca görev halinde bulunan Gazali’nin hayatı boyunca kitaplar açısından en verimli dönemi de bu kısım oldu. Bu 4 yıl boyunca Gazali’nin kitapları 25’e kadar ulaşmıştır. Gazali ayrıca bu medresede 300’e yakın öğrenciye ders verip, felsefe üzerine derin araştırmalar yapıyordu. Bu incelemelerde bizzat kendisinin de eleştirdiği öteki kelâmcılardan farklı olarak tenkit etmeyi düşündüğü Meşşâî-İşrâkī felsefeyi derinden kavrama imkânını elde etti. Bu kavramalarda felsefecilerin doğru veya yanlış yönlerini kusursuz biçimde kavradı.
Bir süre sonra Bağdat’tan ayrılmaya karar veren Gazali, ailesine yetecek olandan fazla tüm mülkünü burada bulunan muhtaçlara dağıttı.
BAĞDAT SONRASI
Bağdat’tan ayrılan Gazali’nin ilk durağı Şam oldu. Buradaki Emevi Camii’ne gelen Gazali, kendisini buraya çekerek nefis terbiyesi ve ahlakını güzelleştirmek için riyazet ve mücahade ile meşgul oldu. 2 yıl burada kalan Gazali, ardından Hac vazifesini yerine getirmek için Hicaz’a gitti. Burada Mekke ve Medine’ye uğradı.
499’da Bağdat’a, Nizamiye Medresesi’ne dönen Gazali tekrar eğitim görevine başladı. Üç yıl daha burada görev yapan Gazali, sağlığının bozulması üzerine ikinci kez görevini bıraktı. Yeniden doğduğu yer olan Tus’a dönen Gazali, burada bir medrese yaptırarak fukaraya sahip çıktı. Son yıllarını ise araştırmalar ve hadis ilmi ile geçirdikten sonra miladi olarak 1111, hicri olarak 505 yılında Tus şehrinde vefat etti.
GAZALİ’NİN İSLAM İLMİNE KATTIKLARI
Gazali, İslam düşüncesine ve düşünme sistemine yön vermiş olan en önemli alimlerin başında gelmektedir. İslam bilginleri onun fıkıh, kelâm, tasavvuf, felsefe, eğitim, siyaset, ahlâk gibi alanlarda söz sahibi olduğunu kabul eder ve onu rehber edinirler. İslam bilim ve düşünce tarihinde eşine az rastlanır bir bilgindir.
Gazali, Varlık Felsefesi, yani Ontoloji alanında derin düşünceler geliştirmiş, mutlak bilginin ne olduğunu ve buna nasıl ulaşacağı noktasında önemli sistemler ortaya koydu. Gazali, akıl ve mantık sistemleri üzerinden Allah’ın varlığına ve birliğine delalet edecek tüm düşünce sistemlerini derinlemesine analiz etmiş ve sistemli biçimde ortaya koymuştur.
Bugün itibari ile doğuda veya batıda felsefe üzerine düşünen tüm filozoflar Gazali’nin düşünce sistemlerine değinir ve saygı ile bahseder.
GAZALİ’NİN ESERLERİ
Gazali’nin irili ufaklı 500’e kadar eser yazdığı bilinmektedir. Günümüze ulaşanı sadece 75 kadardır. Bu eserler;
– El münkız mine’d Dalal – – Makaasidü’l Felasife – El Mustafa – – Tehafütü’l Felasife – – El İktisad fi’l İtikad – – Kimya-i Saadet – – El Kıstasü’l Müstakim ve Fedâih-ul-Bâtınîyye – – Bidayetü’l Hidaye – – Miyarül İlim – Mihekkun Nazar – Mişkatü’l Envar – Tefsir u Yakuti’t Te’vil – Cevahir’ül Kur’an El Basıt – El Vasit -Maksaadü’l–Esna fi Şerhi’l-Esmaü’l Hüsna – Makaasıd Maznun’ü Bih la Gayri Ehlih – El Veciz – Mizanü’l Amel – Faysal ül-tefrika beyne’l İslam ve’z-zendeka – İlcam ül-avam an İlm-i Kelam – El Mustazhiri – Er-Redd ül-cemil Ala Sarih – Kitab ül-erbain- Minhac ül-abidin – Eyyühe’l Veled – Mükâşefetü’l-Kulûb – Nasihatü’l Müluk – Ed-Dürc – Mafsalü’l Hilaf – Hüccetü’l Hak.
GAZALİ’NİN EN GÜZEL SÖZLERİ
– Eğer bir vaiz halkı ağlatmaya, yaka paça yırttırmaya çalışıyorsa, bilin ki o adam gafildir.
– Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.
– Okumak üç türlüdür: dilin okuması kıraat, aklın okuması tefekkür, kalbin okuması hayattır.
– Cahillerle tartışmaya girmeyin; ben hiç yenemedim.
– Layık olmadan devletin makamlarına atananlar, astlarını ısırır, üstlerine kuyruk sallarlar.
– Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.
– Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.
– Belaya şükretmek lazımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka bela yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir.
– Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.
– Bir kimsenin, arkadaşlarıyla veya diğer insanlarla iyi geçinebilmesi için onlara külfet vermemesi, yük olmaması lazımdır. Mümkün olduğu kadar kendi işini kendi halletmelidir. Mecbur kalmadıkça, hiç kimseden mal, para, gibi şeyler istememelidir. Herhangi bir makama geçmek içinde başkalarından yardım istememelidir.
– Dargın ve küskün olanları barıştır ki yarın kıyamet gününde sevinenlerden olasın.
– İlim adamları olmasaydı, insanlar hayvanlar gibi olurdu. Çünkü alimlar insanları, öğretim vasıtasıyla barbarlıktan çıkarıp insanlık seviyesine yükseltirler.
– Allahü Teala’nın verdiği nimeti, onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı nımettir (nimeti inkâr etmektir).
– Çok işte çırak olacağına, bir işte usta ol.
– Bil ki, kalble giybet etmek, dille etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir.
– Ölüm Allah’ın sevgili kullarına, bir bardak tatlı soğuk suyu içmek kadar kolay gelir.
– Uzun mesafelere ulaşmak, yakın mesafeleri aşmakla mümkündür.
– Allah-u teâlânin, her yaptığımızı her düşündüğümüzü bildiğini unutmamalıyız. İnsanlar birbirinin dişini görür. Allahü teâlâ işe, hem dişini, hem içini görür. Bunu bilen bir kimsenin işleri ve düşünceleri edepli olur.
– İlmi ile amel etmeyen alım; başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.
– Tamahkar, aç gözlü olma, kalbin katı ve kara olur. Çok mal artırmak için haşışlık yapma.
– Her hadışın hudûşu (sonradan var olanın var olması) için bir sebebe ihtiyaç vardır.
– Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu günü elden kaçırmamak bunu saadete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün âzâlarını haramdan koru.
– O halde evrenin de var olması için bir sebebe ihtiyaç vardır. O sebep de tanrı’dır.
– Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan şöyle. Yoksa sus.
– Ne kadar kibirli dursa da bardağın önünde eğilir çaydanlık. Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir, bu gurur niçin?
– Şüphe duymayan hakikati bulamaz.
– Çocuktaki utanma hali ondaki akıl nurunun alametidir.
– Bedenine değil kendine değer ver, ve gönlünü olgunlaştır ! Çünkü kişi; bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır.