20. Yüzyıl’da dünya sahnesi, bilimden sanata, edebiyattan matematiğe, teknolojiden felsefeye büyük alimler ve bilim adamlarına sahne olmuştur. Fakat bu alimlerden biri ‘Bediüzzaman‘ lakabını alarak, gerek eserleri, gerek döneminde getirdiği büyük ses ile 20. Yüzyıl’a damgasını vurmuştur. Bu kişi çağın alimi Bediüzzaman Said Nursi‘dir. Yazdığı Risale-i Nur adlı eser milyonlarca okunmuş, gerek İslam Bilimi’ne, gerek batı bilimine getirdiği yorum ile farkını ortaya koymuştur.
Bediüzzaman Said Nursi Kimdir? sorusu, geçtiğimiz yüz yıla damga vurmuş, bu yüzyılda ise sadece ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında kendisini takip eden, fikirlerini bilen ve saygı duyan insanların varlığı nedeniyle güncelliğini yitirmemiştir. Bediüzzaman‘ın hayatı yaklaşık yüz yıldır dünyanın dört bir yanında kendisine ‘Nurcu‘ ismi verilen takipçileri tarafından örnek alınmıştır.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ KİMDİR?
Bediüzzaman Said Nursi, Osmanlı Devleti’nin son zamanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk zamanı yaşamış olan bir İslam Alimi’dir. Risale-i Nur adı ile toplanan eserlerin müellifi olan Said Nursi, İslam dini adına verdiği mücadeleler, fikri dünyasının genişliği ve ilmi boyutu ile hem geçen yüz yıla, hem de bu yüz yıla damgasını vurmuş önde gelen alimlerden biridir.
Bediüzzaman Said Nursi iki açıdan değerlendirebilecek bir alimdir;
- Fikri Hürriyet: Said Nursi, İslam Alimi olduğu kadar bir fikir adamıydı. Yaşadığı dönem boyunca gördüğü iktidarların hiç bir zaman pervanesine girmemiş, her zaman hür fikirli olmanın önemini savunmuştur.
- İslam’ın savunucusu: Ahir zamanda gelmiş bir alim olması neticesi ile, döneminde İslam dinine karşı yapılan iç ve dış saldırılara karşı Risale-i Nur gibi çağın mucizesinin müellifi olmak Bediüzzaman’a kısmet olmuştur.
Bu iki öne çıkan özelliği ile Bediüzzaman, vefatından yıllar sonra bile gerek ülkemizde, gerek dünyada adı en çok anılan isimlerden biri olarak adeta döneme damgasını vurmuştur. Geride bıraktığı mirasına sahip çıkan ‘Nurcular’ bugün hala Risale-i Nur’ları gerek okuyup, gerek derinlemesine analiz ederek, Bediüzzaman’ın fikirlerini ve İslam’a hizmetlerini sürekli aktarmaktadır.
BEDİÜZZAMAN NE DEMEK? SAİD NURSİ’YE NEDEN BEDİÜZZAMAN DENİLMİŞTİR?
Bediüzzaman kelimesi, çağın (zamanın) bedi’isi olan anlamına gelmektedir. Bedi kelimesi Bedia kelimesinden gelmektedir. Bedia kelimesi bir çok manalara gelmektedir. İlk manası ‘eşsiz, benzersiz’ demektir. Said Nursi’ye ithaf olunan Bediüzzaman’daki Bed’i de muhtemelen ‘eşsiz ve benzersiz’ anlamına gelmektedir.
Bedia’nın diğer manalarına bakığımızda; hayret verici güzellikte olan, garib- acib, benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren, kimseye benzemeyen, beğenilen…
Fakat Said Nursi için kullanılan Bediüzzaman’ın ‘Çağın eşsizi veya çağın harikası’ anlamına geldiği noktasında mütabık kalınmıştır. Bu şekilde de Bediüzzaman‘a Esma’ül Hüsna‘dan bir isim layık görülmüştür.
Said Nursi’ye Bediüzzaman ismini veren kendisi olmamıştır. Said Nursi, gösterdiği büyük zeka parıltısı ve ilmi seviyesi ile bu ismi hak ederek dönemin alimlerinden almıştır. Ardından halk tarafından da ‘Bediüzzaman’ ismi ile nam salmıştır. Bediüzzaman ise bu ismi kabul etmesini Risale-İ Nur Külliyatı içinde bulunan Şualar adlı eserinde şu şekilde açıklar; “Şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı, benim değildi; belki Risale-i Nur’un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.” (8.Şua)
Bediüzzaman eski Said döneminde imzalarında Bediüzzaman’ı çokça kullanmıştır. Fakat yeni Said dönemi olarak adlandırdığı dönemde pek kullanmamıştır. Bunun nedenini ise şu şekilde açıklar; “r. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu ünvan ile ibraz ediyorum.(gösteriyorum). Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, sûretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi (muhakeme ve üslupları), benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu ünvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım, ‘bedî’, acip demektir.”
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN HAYATI
Çağa damgasını vuran bu kadar büyük bir ismin elbette çalkantılı bir hayatı olmuştur. Her büyük İslam Alimi gibi öğretilerini her dönem sahiplenen insanlar bulunan Bediüzzaman’ın hayatının özeti ‘zulme karşı mücadele ile geçen bir hayat’ olarak tanımlanabilir.
Said Nursi, o dönem Bitlis’e bağlı bulunan Hizan kazasının Nurs köyünde dünyaya gelmiştir. 1878 yılında hayata gözlerini açan Bediüzzaman, 7 çocuklu bir ailenin dördüncü evladıdır. Babası Mirza, annesi ise Nuriye’dir.
(Nurs Köyü)
Çocukluk dönemini Nurs’ta geçiren Said Nursi, o dönem çevre medreselerde eğitim görmeye başladı. Henüz çocukluk döneminde ilk dikkatleri çeken yönü hafızası oldu.
İlk talebelik dönemi Said Nursi isminin ilk parladığı yıllar olmuştur. Zekası ve hafızası hemen hocaların ve halkın dikkatini çekmiştir. O dönem temel İslami ilimler alanında yazılan 90 adet kitabı ezberlemiştir. 15 yaşına geldiğinde, yukarıda da sözünü ettiğimiz ‘Bediüzzaman’ lakabını almıştır.
1894 yılına kadar Bitlis, Şirvan, Siirt, Doğubeyazıt ve Tillo’da bulunan ve buralarda eğitim alan Said Nursi, 1984 yılında Mardin’e geldi. Buradan yeniden Bitlis’e geçen Nursi, ardından 12 sene boyunca kalacağı ve esas ününe kavuşacağı Van’a geldi.
Van’daki en büyük hareketi, eğitim sistemini tamamen kendisine göre kurguladığı bir Medrese kurmak oldu. Bu medrese aynı zamanda Bediüzzaman Said Nursi’nin bugün de meşhur olan ve döneminde gerek Osmanlı iktidarlarına, gerek Cumhuriyet iktidarlarına teklifini sunduğu Medresetüzzehra’nın temel taşı olmuştur. Sağlığında kendisine kısmet olmayan bu medrese modeli, modern bilimler ile İslam öğretilerini aynı bünyede toplayan bir eğitim modeline aittir.
İSTANBUL YILLARI
Mederesetüzzehra fikri Said Nursi’nin hayatında bir dönüm noktasında oldu. Bu fikri artık kafasına yerleştiren Bediüzzaman, bu üniversite için destek bulmak maksadı ile 1907 yılında Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul’a geldi. İstanbul’a ayak bastığı an şehirde en çok merak edilen ve konuşulan isimlerden biri oldu.
(Mehmet Akif Ersoy ve Said Nursi)
Bu dönemde en çok dikkat çeken vakası ise, dönemin padişahı 2. Abdülhamid ile arasındaki münasebet olmuştur. O dönem her ne kadar Abdülhamid ile görüşşmek istese de buna muvaffak olmayan Bediüzzaman’ın Abdülhamid ile ilişkisi sonradan çokça çarpıtılan bir mesele olmuştur. Bediüzzaman’ın Abdülhamid dönemindeki kimi istibdat ve baskı uygulamalarına karşı olduğu bilinmektedir. Fakat bu karşıtlık Abdülhamid Han’ın kişiliğine veya islam adına hizmetlerine olmamıştır. Bir çok kaynakta Bediüzzaman’ın Abdülhamid’den övgü ile bahsettiği de görülmüştür.
Yine İstanbul’daki meşhur hadiselerinden biri, tarihe 31 Mart vakası olarak geçen isyan sırasında isyancıları yatıştırması ve bu isyanın daha çok büyümesini engellemesi oldu. Fakat ne yazıktır ki, Bediüzzaman Said Nursi de bu olaylara karıştığı iddiaları ile tutuklanmıştır. Lakin gerçek ortaya çıkınca geri bırakılmıştır.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI
Neticesi 700 yılı aşkın süredir İslam sancağını taşıyan Osmanlı’nın yıkılması olacak olan Birinci Dünya Savaşı sırasında Bediüzzaman Said Nursi Doğu cephesinde küffara karşı cenk etmiştir. Kendisi bu savaşta gönüllü milis alayı komutanı olarak yer almıştır. İlk Nurcular sayılabilecek isimler de bu savaş esnasında ortaya çıkmıştır.
(Said Nursi’nin döneme ait bir fotoğrafı)
Savaşın ortası sayılacak bir yerde, 1916’da Bitlis’te yaralanan Said Nursi, Rus askerlerine esir tutularak 1 yıl esir kaldı. Fakat 1917’de Rusya’da başlayan Bolşevik İhtilali sayesinde ortaya çıkan karışıklıktan faydalanıp esaretten firar etmiştir. Sırasıyla Almanya, Petersburg, Varşova ve Viyana’ya gelen Said Nursi, son olarak Sofya’dan tren vasıtası ile İstanbul’a dönmeyi başarmıştır.
İstanbul’a döndüğünde ise 4 yıl boyunca, Osmanlı’nın en üst düzey dini danışma kurumu olan “Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye” içerisinde görev yaptı. Bu sırada İngilizler İstanbul’u işgal etti. Bu işgale karşı çıkmak adına Hutuvat-ı Sitte adı ile bir Risale de yazdı.
CUMHURİYET YILLARI
Kurtuluş Savaşı ertesinde Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Said Nursi için yepyeni bir dönem başlamış oldu. Savaştan 2 yıl sonra, 1925 yılından itibaren Said Nursi, hayatı boyunca en çok zulüm gördüğü dönemlere giriş yapmış oldu. İlk olarak Van’da eğitim faaliyetlerinde bulunduğu esnada ortaya çıkan Şeyh Said hareketi nedeniyle, harekete karşı çıkmış ve Şeyh Said’i defalarca isyan etmemesi noktasında uyarmış olmasına rağmen, 1926 yılında Burdur’a sürgün etti.
(Said Nursi’ye ait Cumhuriyet Dönemi’nde bir fotoğraf)
Bu esnada Risale-i Nur Külliyatı’na yeni eserler de neşreden Bediüzzaman’ın uzun süren sürgün ve hapis dönemleri de bu zaman dilimidir. Yazdığı eserler nedeniyle sık sık mahkemelere çıkan Said Nursi, bir çok kez hapis cezasına çarptırılmıştır.
1950 yılında Demokrat Parti döneminde ilk kez eserleri matbaalarda basılabilmiştir. Fakat hak ve hürriyetlerin genişlediği 1950 sonrasında bile bir kaç kez menfur olaylar ve sürgünlere maruz kalmıştır.
VEFATI
İlk dönemi fikri mücadele, ikinci dönemi zulme karşı direniş ile geçen Said Nursi, 23 Mart 1960 yılında, 82 yaşındayken, Şanlıurfa’da hayata gözlerini yummuştur. Naaşı Halilürrahman Dergâhı içinde kendisine ait bir yere defnedildi. Fakat vefatından 2 ay sonra gerçekleşen 1960 askeri darbesi esnasında naaşı cuntacılar tarafından bilinmeyen bir yere taşınmıştır. Bediüzzaman’ın mezarı bugün bile tartışma konusudur. Bilinen ise Isparta’da bir şehir mezarlığına defnedildiği yönündedir.
RİSALE-İ NUR ESERLERİ: RİSALE-İ NUR KAÇ KİTAPTIR?
Risale-İ Nur, Bediüzzaman’ın deyimi ile ‘şahs-ı manevisi’ yani manevi şahsiyeti bulunan ve Bediüzzaman’ın bu uğurda bütün vazifelerini ve dünyevi hayatını terk ettiği eserler bütünüdür. Risale-i Nur bir külliyat, yani kitaplar bütünüdür. İçerisindeki eserlerin tamamı Bediüzzaman Said Nursi tarafından neşredilmiştir.
(Bediüzzaman’ın 6000 sayfalık Külliyatı: Risale-i Nur)
Bediüzzaman’ın 1925 yılında başladığı bu eserler 24 yılda tamamlanmıştır. Toplamda 14 kitap olan Risale-i Nur Külliyatı 6000 sayfadan oluşmaktadır. Eserlerin isimleri şu şekildedir;
Sözler
Mektûbat
Lem’alar
Şualar
Barla Lahikası
Kastamonu Lahikası
Emirdağ Lahikası
İşaratü-l İ’caz
Mesnevi-i Nuriye
Sikke-i Tasdik-i Gaybi
Asa-yı Musa
Tarihçe-i Hayat
İman ve Küfür Muvazeneleri
Muhakemat
BEDİÜZZAMAN’IN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
19-20 ve 21. Yüzyıla adeta damga vuran Bediüzzaman Said Nursi, kendisine layık görülen Bediüzzaman lakabına da uygun biçimde gerçekten eşsiz bir yapıya sahiptir. Said Nursi’nin karşımıza çıkan en büyük özelliği zekası ve hafızasıdır. Şark illerinde girdiği münakaşa ve münazaralarda dönemin hocalarını kendisine hayran bırakan Bediüzzaman, hafızası ile gerek dönemin büyüklerini, gerek halkı kendisine hayran bırakmıştır. Henüz talebelik döneminde 90 kitabı ezberlemesi ile dikkatleri üzerine çeken Bediüzzaman, sonraki dönemde de batı ilimlerini, sonradan keşfedilen bazı ilmi konuları bilmesi ile ön plana çıkmıştır.
Bediüzzaman’ın zekası ve hafızası dışında dikkat çeken bir diğer özelliği de minnet eylememesiydi. Hayatı boyunca kimseden para veya hediye kabul etmemiştir. Vefatında bile üzerinden çıkan az bir miktar parası dışında hiç bir evi, malı veya mülkü yoktur. Gerek yönetimlerden, gerek kendisine hayran olan veya takip eden kişilerden teklif edilen hiç bir yardımı veya hediyeyi kabul etmemiştir. Öyle ki, kendi talebeleri kırmak pahasına bile bu özelliğinden feragat etmemiştir.
Bediüzzaman hiç kimseye soru sormazdı. Fakat her soruya cevap verirdi. Bu konuda bizzat kendi ağzından şu sözler çıkmıştır; “Ben ulemanın ilmini inkâr etmem; binaenaleyhkendilerinden sual sormak fazladır. Benim ilmimden şüphe edenler varsa sorsunlar, onlara cevap vereyim.” Bu özelliğinin ise hiç bir hocayı zor durumda bırakmamak için olduğu söylenir.
Hürriyet’e olan düşkünlüğü, fikir adamı olması, İslam’ın en zor çağlarında yaptıkları ile Bediüzzaman ismi nesiller sonra bile bilinecek ve takip edilecek bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.